Sosyal Medya

Güncel

Cemil Ertem: Can havliyle, “liberalizmi” öldürmeye çalışan Trump’ı günah keçisi ilan etmek kolaycılık olur

Milliyet Gazetesi yazarı Cemil Ertem ekonomideki son gelişmeleri köşesine taşıdı.



Cemil Ertem Türkiye ve dünyadaki ekonomik gelişmelerin seyrini kaleme aldı. Ekonomideki kötü gidişatı eleştirenlerin genellikle eski iktisadi sistemleri benimseyen kişiler olduğunu iddia eden Ertem, Trump'ın son adımların ABD'de dahi Liberalizmi öldürme noktasına geldiğini belirtti.

Yazının Tamamı

Bütün iktisadi kriz dönemleri, aynı zamanda, ideolojilerin de krizinin derinleştiği dönemlerdir. Böyle zamanlarda eski paradigmayı ayakta tutan ideolojiler, eski yaldızlı boyalarını üstlerinden akıtarak birer safsataya, hurafe yığınına dönüşürler.

O zamana dek üniversitelerde, medya imparatorluklarında, devletlerin bürokrasisinde, sistemi ayakta tutan bütün kurumlarda kariyer, parasal imkân, mevki için ölümüne savunulan hatta “bilim” diye yutturulan ne varsa, bunları savunanların ikiyüzlülüğü, riyakârlığı da açığa çıkar bunların tümü hayatımızdan çekip gider.

Åžimdi bakıyorum da, ÅŸu günlerde ekonomide olan her geliÅŸme, açıklanan her veri, her krizden çıkma çabası, arkasında eskiyen ideolojik safsatalarla birlikte “insan” enkazları da bırakarak devasa bir hayat çöplüğüne dönüşüyor.

 

‘Liberalizm’ derken…

80’lerin sonundan itibaren, Berlin Duvarı’nın çökmesi ve Sovyetler’in tarih sahnesinden silinmesiyle birlikte, küresel beyaz “devrimle” pür “liberalizmin” tarihin ve insanlığın sonu olarak bundan sonraki tek mutlak iktisadi ve politik gerçeklik olacağını söyleyenler ve bunun bayraktarlığını yapanlar, bu “ideallerin” imparatorluÄŸu olan ABD’nin, “Biz bu krizden küresel liberalizmle çıkamayacağız galiba” demesiyle hayli ÅŸaÅŸkınlar. Yıllardır az geliÅŸmiÅŸ ülkelere “liberalizm” satan IMF’nin BaÅŸkanı bile Trump’un korumacılık kararlarına isyan ederek, “Bu savaşın kazananı olmaz” dedi ama kendisini ABD’ye bir zamanların Åžili’si, Arjantin’i, Türkiye’si gibi dinletemedi. Trump, kazanacağını düşünüyor. Ama can havliyle, “liberalizmi” öldürmeye çalışan Trump’ı günah keçisi ilan etmek kolaycılık olur.

Bu kriz ortaya çıkardı ki Batı’nın “liberalizm” diye sattığı ideoloji, aslında başından beri devletin merkezde olduÄŸu, serbest piyasa diye anlatılan mekanizmayla uzaktan yakından alakası olmayan tekelci sistemin güzellemesi…

Liberal ideolojinin babalarından ünlü iktisatçı, filozof Friedric Hayek, Kasım 1936’da Londra Ekonomi Kulübü’nde bir ders verir. Sonra makale olarak da yayımlanan bu derste Hayek, iktisatçıların Smith’ten bugüne dek iÅŸ bölümünün önemini kavradıklarını ama bilginin her yere ulaÅŸmasının ve bunun bütün insanlık tarafından eÅŸit koÅŸullarda elde edilmesinin önemini kavramadıklarını öne sürer. Ä°ÅŸte ideoloji böyle bir ÅŸeydir; insanlığın bir tarafı, yani zulme uÄŸrayan ve imkânları ellerinden alınanlar, başından beri koÅŸulların eÅŸitliÄŸinin önemini biliyorlardı. Ancak, ne zaman bunun için ayaÄŸa kalksalar ve hâkim ideoloji dışında bir ÅŸey ortaya atsalar, “liberal dünyanın” iÅŸleyiÅŸini bozmakla suçlandılar ve mahkûm edildiler.

Yıllardır bütün uluslalararası platformlarda sahte liberalizm şampiyonluğu yapanlar, korumacılığın küresel sistemin en büyük düşmanı olduğunu söyleyenler, aslında yalnız kendileri için liberalizm istemiş.

Hangi DTÖ, hangi AB…

Bugün, Türkiye dahil olmak üzere, geliÅŸmekte olan ülkeler, bu tarihi sahtekârlığa dur demelidir. ÖrneÄŸin, hâlâ Batı’nın korumacılık hezeyanları karşısında Türkiye, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve AB regülasyonlarına baÄŸlı olarak hareket edecektir diyenler, hiç şüphesiz ki çöpe giden bir ideolojinin de esirleridir.

Ben bunlara hangi DTÖ, hangi AB diye sormak istiyorum. DTÖ, en son Doha’da kalmıştı. O zaman (2006 yılında) DTÖ BaÅŸkanı Pascal Lamy, “Doha turu, BM bin yıl hedefleriyle uyumlu ve geliÅŸmekte olan ülkelerin çabalarına destek olabilecek bir giriÅŸimdir. Doha’nın baÅŸarısızlığı, korumacılığın yayılmasına ve jeopolitik risklerin, huzursuzlukların (siz bunu savaÅŸ diye okuyun) artmasına yol açacaktır. Ve herkes kaybedecektir” diyordu ama bu demeç bile tarihi bir ikiyüzlülüktü. Doha’da geliÅŸmekte olan ülkelerin taleplerini görmezden gelenler Lamy ve yandaÅŸlarıydı. DTÖ’de geliÅŸmekte olan ülkeler, kendi çıkarlarını masaya getirince DTÖ’yü bitiren Batı’nın ta kendisidir.

Öte yandan, Türkiye’nin AB ile Gümrük BirliÄŸi meselesi ne oldu? AB, her konuda olduÄŸu gibi, bu konuda da tarihi bir ikiyüzlülükle iÅŸi süründürürken, Türkiye, hangi AB regülasyonuna baÄŸlı korumacılık önlemi alacakmış? Åžunu itiraf edin; “Siz Batı’nın içimizdeki enkazlarısınız.”

Cari açık meselesi…

Öte yandan, şu faiz, dış açık konusundaki tartışmaları da ibretle izliyoruz.

Türkiye, bunların “öngörüsü” dışında büyümeye baÅŸladığı zaman hemen cari açık verileri beklenir ve cari açık “sorunu” masaya yatırılır ve enflasyon “sorunu” ile birleÅŸtirilerek faizlerin daha da yükselmesi, kemerlerin sıkılması hep bir ağızdan dillendirilir. Esasında cari açıktan, kronik enflasyona deÄŸin bütün tartıştıkları bu sorunlar, bunların yıllardır bize dayattıkları ve “bilim” diye yutturdukları (evet maalesef yutturdukları) çarpık bir ideolojinin sonucudur.

Mesela, Paul Krugman, sonunda bu safsatalara isyan etmiş bir iktisatçıdır ve Dinamik Teknolojik Açık Modeli ile, eğer gelişmekte olan ülkelerde, devlet bir sanayi politikası belirlemezse, özellikle yüksek teknoloji alanlarını yukarı çıkaracak, koruyacak politikaları geliştiremezse, sonsuza dek dış açık verileceğini, sonsuza dek de üst lige çıkılamayacağını anlatmıştır.

 

Geleneksel yaklaşım, (daha doğrusu sahtekârlık) her ülkenin veri teknolojik düzeyine göre, dış ticarete konu olan mallarda avantajlı olacağını söyler. Yani Türkiye, bugün orta üst teknoloji mallarda avantajlı ise, bunları ihtiyacından çok üretmeli ve burada net ihracatçı olmalıdır. Bu yaklaşım, teknoloji ligini sabitler.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.